Bilinen tarihi MÖ 3000’li yıllara dayanan Safranbolu, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Karabük’ün en fazla turist ağırlayan yerlerinden biri olmasında, hiç şüphesiz mimarisi ve gelenekleri büyük rol oynuyor. Safranbolu merkeze geçmeden önce, 15 kilometre uzağındaki Yörük Köyü’nden başladık biz gezmeye. Köydeki atmosfer çok samimi. Daracık sokakları engebeli, insanı tanıdık, sıra sıra küçük tezgâhları davetkâr…
İlgimi ilk çeken, evlerin ahşap kapıları oluyor. Kapıların üzerinde, sağlı sollu iki adet yuvarlak metal halka; bu iki halkayı birbirine bağlayan bej rengi kalın halatlar var. Meğer bu halatlar, evin kilidiymiş! Yöre halkının geçmişten günümüze uyguladığı bir yöntem birbirlerine ne kadar güvendiklerini gösteren bir sembol. Yörük Köyü minyatür bir Safranbolu gibi… Bitişik nizamla yapılmış ve cadde boyunca sıralanmış yapılaşma klasik köylerden farkını gösteriyor. Evlerin her biri konak gibi büyük ve bahçeli. Sokakları gezdikten sonra çamaşırhaneye de uğrayın.
Safranlı Safranbolu lokumu
Yörük Köyü’nü bitirince istikamet Safranbolu’nun merkezi. Merkezde gezilmesi önerilen yerlerden bazılarının, bende iz bıraktığını
söylemeliyim. Bunlardan biri ‘Kaymakamlar Müze Evi’. İlgi çekmesinin en önemli nedeni 18 ve 19’uncu yüzyıl Türk toplumunun yaşantısını, geleneklerini ve kültürünü canlandırmalarla ziyaretçilere sunması. Konakların içinde, dolap gibi görünen yüklük yahut hamamlık denen bölmelerin içine siz misafirleri de alıyorlar ve bir nevi ritüel eşliğinde, bir leğende sizi göstermelik olarak yıkıyorlar! O sırada aktivite tam bir şov tadında ilerliyor. Kullanılan esprili ve şiveli anlatım da son derece keyifli anlar geçirmenizi sağlıyor.
Tarihi 1900’lü yılların ortalarına dayanan ve bir zamanlar ‘Hükümet Konağı’ olarak kullanılan Kent Tarihi Müzesi de görmenizi önereceğim duraklardan biri. 1976’da çıkan yangında kullanılamaz hale gelen yapı, uzun yıllar sonra Kültür Bakanlığı tarafından restore edilerek 2006’da hizmete açılmış.
Anadolu’nun ilk saat kulesi olarak bilinen Tarihi Saat Kulesi, Hükümet Konağı’nın bahçesinde. Yüksekliği tam 12 metre. Kulenin saati, Londra’dan özel olarak getirtilmiş. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından 1797’de yaptırılmış. Paşa, Safranbolu’ya bir saat hediye edeceğini söylediğinde, herkesin onu bir cep saati sandığını tahmin eder miydiniz? Kule, çarşıya biraz uzak ve yokuşlu bir yolu var, dönüşte yorgunluk atmak için tarihi Cinci Han’a uğrayın. İçinde Türkiye’nin ilk kahve müzesi var. Hem tarihi atmosferde mis gibi onlarca çeşit Türk kahvesinden birini içip dinlenin hem de ardından müzeyi gezin.
Kuşaklar birlikte yaşamış Safranbolu’daki evlerin her biri aslında 7-8 odalı, büyük ve ferah konaklar! Depreme son derece dayanıklılar. Zemin katlarında, hayvanların barınması için düşünülmüş ahırları bile mevcut. Üstelik hiçbir ev, bir diğerinin güneşini ve görüşünü engellemiyor. Yani o denli özenle inşa edilmişler. Ahşap işlemeli tavanları da muazzam doğrusu.
Bu büyük konaklarda, nesiller boyu bir arada yaşanırmış. Erkek evlat evlendirilince dahi, ona ayrı bir ev açılmaz, gelin o eve getirilirmiş. Günümüzde halen pek çok konakta bu uygulama mevcut. Evlerin bu kadar geniş olması, iç içe yaşantının da kapılarını aralamış. Elbette her ailenin kendine ait bir odası varmış. Her odanın içindeki yüklük yahut hamamlık denen kısımlarda hem eşya saklanır hem de yıkanılırmış…
800 ev koruma altında.
Evlerin bazılarının içinde havuz var. Bu havuzlar, hem bulunduğu odaya serinlik vermesi için hem de yangınlara karşı tedbir amacıyla yapılmış. Evlerde selamlık ve harem kısımları var. Yüksek duvarlı bahçelerle dışarıya kapatılmış. Pencerelere de muşabak adı verilen kafesler eklenmiş. İlçede 18’inci yüzyılla 20’nci yüzyıl başlarına kadar yapılmış yaklaşık 2 bin adet geleneksel Türk evi var. Bunların 800 kadarı da yasal koruma altında.
Kentin dilden dile anlatılan bir de efsanesi var. Vakti zamanında Öğlebeli Köyü’nde fakir bir çoban yaşarmış. Bir gün çoban, çayın üstüne bir köprü yapmaya karar vermiş. Allah’a kendisine yardım etmesi için yalvarmış. Bu sayede ormandaki geyikler hizmetine verilmiş. Köprü hızlı bir şekilde ve kolayca kurulmuş. Köprü bitince bir cami yapımına başlamış. Geyikler yine ona yardım ediyormuş. Ancak bu hızlı ilerleme nasıl mümkün olabilirmiş! Son derece şaşkın olan köylüler, çobanı gözetlemeye karar vermişler. Nihayetinde taşların çoban tarafından değil, geyikler tarafından taşındığını görmüşler.
Yaşlı adamın sırrı, böylelikle açığa çıkmış. O da Karabüklülere “Biriniz iki olmasın” diyerek beddua etmiş. Bir zaman boyunca Karabük’ün nüfusunun hiç artmaması, halk arasında bu rivayete bağlanmış…
Meşhur lokumlarından almayı unutmayın
Karabük mutfağında bazı yemekler nevi şahsına münhasır, bazılarıysa tipik Karadeniz usulü… Safranbolu bükmesi, kuyu kebabı, kara mancar, safranlı zerde, delioğlan sarığı, oklava dolaması tadılması önerilen lezzetleri… Ancak çarşıda geleneksel yemek sunan çok az yer var. Yöresel mantı peruhi ve cevizli, keşli yayım dedikleri erişteyi ve gözleme bulabilirsiniz. Peruhi de yayım da bol tereyağlı ve çok lezzetli. Çarşının girişindeki asırlık simitçinin önünde her daim sıra oluyor ama sıraya girmeye değer. Yöreden ayrılmadan önce, yapımında mineral bakımından zengin Safranbolu sularının kullanıldığı ve bu sebeple benzerlerinden farklılık taşıyan meşhur lokumlarından almayı unutmayın.
Mağarayı görün, cam terastan bakın
Yörenin en etkileyici duraklarından biri Bulak (Mencilis) Mağarası. Safranbolu merkezden 8,5 kilometre giderek mağaraya kolaylıkla ulaşabilirsiniz. 6,5 km uzunluğundaki mağaranın yalnızca ilk 400 metresi ziyarete açık. Bu bile sarkıtlara, dikitlere ve bünyesindeki travertenlere tanık olmanız için yeterli. Buradan da Tokatlı Kanyonu’na geçip cam terastan manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.