Özel Röportaj: Gani Müjde ile “Adile” Filminden TikTok Bataklığına Kadar Her Şeyi Konuştuk

Posted by

Gani Müjde Türkiye’nin en sevilen yazar ve senaristlerinden. Sosyal medyayı da aktif olarak kullanan Müjde ile herkesin merakla beklediği yeni projesi ‘Adile’den başladık, TikTok’ta olan biten olaylara kadar her şeyi konuştuk. Bakalım siz ne düşüneceksiniz?

En sevilen, en gülünen dizilerde onun kalemi mutlaka var. Her ne kadar şimdilerde ekranda Gani Müjde imzası göremesek de çok yakında karşımıza yeni bir proje ile çıkmaya hazırlanıyor. Zaten o kadar da bizden uzaklaşmış değil çünkü Twitter’ı aktif olarak kullanıyor, hatta bazen eleştirilerin hedefi haline geliyor. Tüm bu olan biteni merak ettiğimiz için Gani Müjde ile bir de biz konuşalım istedik ve Adile filminden TikTok’a kadar herkesin ilginisini çekecek bir röportaj ortaya çıktı.

Nerelerdesiniz diye soracaktım ama yeni bir sürpriziniz var: Adile filmi

Evet, bir kavşakta aklıma geldi. Ben araba kullanırken buluyorum bu tür şeyleri. Araba kullanmak bana çok iyi geliyor, özellikle uzun yol yaparsam mutlaka birkaç fikirle geri dönüyorum. Bu da öyle oldu. Fikir arıyorduk BKM Necati Akpınar’la sinema filmi ne yapabiliriz diye. Ben bir düşüneyim derken yolda aklıma geldi. Ya dedim niye yapmıyoruz? Çünkü ben bir sinema filminin insana zaman ve mekan atlatması gerektiğine de inanıyorum. İnsanlara günlük hayatlarında göremeyeceği tablolar, göremeyeceği insanları sunan filmlerin daha değer gördüğünü ve değerli olduğunu da düşünüyorum. O yüzden de günlük hayat gailesi yerine Napolyon gibi, Oppenheimer gibi, Marslı gibi gidemeyeceğimiz yerlere ait, göremeyeceğimiz insanlara ait konuları ele almak beni daha çok heyecanlandırıyor. Benim sinema anlayışım bu. O yüzden Adile filmi bana çok yapılası geldi, yapılması gerektiğini de düşündüm.

Benim mizah anlayışımda, benim yazarlık geçmişimde bana kattıkları var Adile Naşit figürünün bile. 12 Eylül’ün soğuk ve terörlü günlerinde, ki daha 12 Eylül olmamış… Bizim mahalle sol eğilimli bir mahalleydi zaten. Hep böyle devrimci abiler vardı etrafımızda. Biz de tıfıl devrimciler olarak Türkiye’yi mutlu yarınlara çıkartacak insanlar olarak çok mutsuzduk tabii. Kız yok, para yok, bir şey yok, hayat renkli değil… Sürekli mücadele et diyen birileri var, gençliğimizi yaşamak istiyoruz. Sığınacağımız iki yer var: Bir ailemiz var bir de sinema var. Ve sinemada aile filmleri oynardı içinde Adile Naşit’in olduğu.

“Evimizdeki annemiz bazen yetmezdi bize. Adile Naşit’in, Münir Özkul’un o koruyucu ailesine ihtiyaç duyardık”

Biz bazen giderdik orada devrimci abilerimizi de görürdük. Onların da o aile sıcaklığını, Adile Naşit’in anneliğine ihtiyacı varmış gibi gelirdi. Evimizdeki annemiz bazen yetmezdi bize. Adile Naşit’in, Münir Özkul’un o koruyucu ailesi var ya, o aileye ihtiyaç hisseder gidip sinemada onları göz yaşlarıyla izlerdik. O yüzden aklıma hep bu sahneler geldi. Biraz vefa borcu da gibi bir yandan. Bir de askerde Müslüm Gürses vardı, onu başka biri yaptı. Müslüm Gürses konsere gelirdi askerde. Çok bunalımdayım o zaman. Aç aç konserleri yapılırdı. Önce birkaç dansöz gelir oynardı. Sonra arkasından konser başlardı ve Müslüm Gürses çıkardı. Müslüm Gürses benim çocukluğumda Tozkoparan’da dinlediğim biri. Onu sahnede gördüğümde heyecanlanırdım, filme de giden ilk kişilerden biri oldum. Adile Naşit için de çok geçerli bu. Hepimizin hafızalarına dokunmuş, kahkahasıyla hafızamıza yer etmiş, ‘Uykudan Önce’nin masallarıyla bir kuşağı uyutmuş birinden bahsediyoruz. O yüzden bu proje beni heyecanlandırdı ama yapımcımızı da çok heyecanlandırdı. O yüzden de çok sevdim ve o proje üzerine çalışmak istedim. 6 aydır çalışıyoruz, çok fazla insanla görüştüm. Adile Naşit’le beraber rol arkadaşlığı yapmış, kişisel anlamda onun dostu arkadaşı olmuş, yareni olmuş insanlarla görüştüm. Müjde Ar sağ olsun…

Olacak mı Müjde Ar da?

Çok isterim ama role bakıyorum ben. Müjde Ar’dan daha iyi kim olabilir bazı rollerde? Kendisine bir sürprizim var kabul ederse tabii. O da kendi filmine hazırlanıyor çünkü, annesinin filmini yapmka istiyor Aysel’i. Biz konuşurken hatta onu da heyecanla anlattı bana. Kendisi de çok bilgi aktardı. Sezen Aksu aynı şekilde Bodrum’da birkaç saat sohbet ettik Adile Naşit üzerine. Şener Şen’le buluştuk. Onunla sohbetlerimiz oldu, notlarımızı aldık. Erol Evigin’le, Naşit Özcan’la… Ayşen Gruda sağ değil ama kızı çok şey hatırlıyor çünkü altlı üstlü komşular. Böylece bir Adile Naşit kafamda oluştu. Tabii gazete haberleri var, onun hakkında yazılmış eserler var. Bütün bunları toplayıp bir dramatik yapı oluşturmak gerekiyor. En zor tarafı bu. Çünkü herkes kafasında dramatik bir yapı oluşturabilir ama çok şükür çok sağlam bir dramatik yapı çıktı ortaya.

Kim oynayacak Adile Naşit’i? Sosyal medyada bazı isimler sıralandı. Ben birkaç isim gördüm mesela. Ezgi Mola, Merve Dizdar, Ecem Erkek, Farah Zeynep Abdullah ve Yasemin Sakallıoğlu konuşulmuş. Bu isimlerden karar verdiğiniz birisi var mı?

Yok henüz biz de bilmiyoruz. Çünkü henüz senaryonun bitmesini ve gurur duyulacak bir eser çıkmasını bekliyoruz. Kim oynar vallahi bilmiyorum. Birtakım auditionlar yapacağım. Adile Naşit’i en iyi taşıyabilecek üstünde kim varsa onunla yola devam etmek istiyorum. Çünkü bu bir sorumluluk. Türkiye’deki en ünlü oyuncuyu Adile Naşit yapmak belki mümkün ama olur mu? Onun yerine auditionlarla gitmek ünlü olup olmadığına bakmadan gitmek mantıklı. Kimse kusura bakmasın ama diyelim ki ben bir katil yazdım, bunu herkes farklı yorumlar. Ama kimin oynayacağı konusunda audition yapmaya gerek yok, iyi oyuncuysa zaten oynar onu. Adile Naşit’i oynamak için sadece iyi bir oyuncu olmak da yetmiyor. Fiziksel benzerlikler olması gerekiyor. Tabii ki ikizini bulacak halimiz yok. Ama andırması gerekiyor, gülüşünü yakalayabilmemiz gerekiyor, yürüyüşünün tonu bile önemli. Onun bir yürüyüşü var ya devrile devrile. Bunu oyuncuların içselleştirmesi gerekiyor. O yüzden bu konuda acele etmiyoruz, daha vaktimiz var. Önce senaryo, sonra oyuncu. Müjde Ar oynasın diyen bile oldu. Yasemin Yalçın diyenler oldu. Çok isim var ortada, herkes bir şey söylüyor. Umarım gerçekten hak eden biri vardır, bizi bekliyordur. Biz de onu gördüğümüzde işte bu deriz ve o zaman işte çok güzel bir iş çıkar ortaya.

Twitter’da en çok eleştirilen ve hatta bazen linçlenen isimlerden biri oluyorsunuz bazen. Yeni nesille aranızda bir mizah dili farkı olduğunu düşünüyor musunuz?

Eleştirilerin çoğu siyasi nedenlerle geliyor. Onları çoğu siyaseti kavrayamamış durumdan. Yoksa genç nesille bağlarım benim hala çok iyi. Onlarca dizi yaptım ve bugün de gençlik dizisi yaparım, yine tutar yapmak istersem eğer. Hayat Bilgisi’nden başlayarak kaç tane gençlik dizisi yaptım, hepsi tuttu. En son geçen sene BKM ile yaptığımız Gelsin Hayat Bildiği Gibi de tuttu. O yüzden böyle bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Daha çok siyasi bir karşıtlık var, ordan linç yiyorum ağırlıklı olarak. Yaptığım işlerle ilgili çok fazla olmuyor. Hani böyle bir Ekşi Sözlük yazarı olmanın bir “dalalım da bakalım sonunda n’olcak?” dersen Cem Yılmaz’a da dalıyorlar, Ata Demirer’e de dalıyorlar. Herkese dalıyorlar. Orda insana dalmalarından dolayı değer almak ya da değer kaybetmek gibi bir şey söz konusu değil. Ama gerçekten yeni kuşağı anlıyorum. Çünkü iki tane çocuğum var biri 19 yaşında. Onlar bütün ergenliklerinde izledikleri, yaptıkları, beğendikleri beğenmedikleri şeyleri hep yanımda yaşadılar. O yüzden bunu çok iyi biliyorum neden hoşlanıp neden hoşlanmadıklarını.

Peki TikTok’a hiç bakıyor musunuz?

TikTok’a sadece “Lan bunları nasıl yapıyorlar birader?” diye bakıyorum. En son onunla ilgili bir tweet de attım. Kadın sadece şu kadar açıyor fakat buna para yağdırıyorlar. Ben para yağdıranlara kızıyorum. Kadın bir şey yapmıyor ki? Müstehcenlikten kadına yurt dışı yasağı getirmişler. Yav kardeşim kadın bir şey yapmıyor ki! Plajlarda daha fazla göğüs görüyoruz. Mesele o değil, mesele bunun normalmiş gibi kadın tarafından yapılabiliyor olması, normalmiş gibi insanların para veriyor olması. Burada aslında sorgulanması gereken, toplumdaki düzey, düzeyler. Bu da devletin sorunu. Kadını içeri atacağına okullarda daha iyi eğitim ver. Okullarda anlat bunu insanlara. Hani var ya bir laf: Bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür diye. Biraz öyleyiz galiba. Devlet kendine baksın kadını içeri atacağına. Önce bir Milli Eğitim Bakanı’nı çağırsın sorsun ne bu sokaklardaki, TikTok’lardaki hal. Ne bu yani? Bunları hangi öğretmenler yetiştiriyor? Öğretmenler Günü ile ilgili de daldım ben böyle. Artık yeter ama yani. Hak edin kardeşim kutlanmayı. Bu nesil de sizin eseriniz. Atatürk’ün dediği gibi “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz” O TikTok’taki kadın muhtemelen 10 -15 sene önce ilk okul, orta okul ya da lisedeydi. Ne alamadı da şurasını açarak para kazanmaya çalışıyor? Muhafazakar bir aile hem de.

Aynı örnek değil belki ama TikTok’u kullanıp para kazandığını söyleyen ünlüler de var. Mesela Mehmet Ali Erbil de geçtiğimiz günlerde TikTok’tan iyi para kazanıyorum diye beyanı olmuştu. O belki bir yerini açmıyor ama enteresan hareketler yapıyor. Epey de katılan var canlı yayınlarına.

Ben Mustafa Sarıgül’le girdim TikTok’a. Baktım ne yapıyor oralarda, bir karşılığı var mı diye. Varmış demek ki. Adam zor bir yerden milletvekili seçildi üstelik. Sosyal medya düzgün kullanıldığında çok iyi bir yer aslında. Kamuoyu oluşturuyor bazı noktalarda. Farkındalık oluşturuyor kadına şiddet gibi konularda. Yargıdan kurtuluyorsun ama sosyal medyadan kurtulamayıp yeniden içeri girenler var. Bu anlamda sosyal medya kamuoyu baskısını yapıyor. Açık söyleyim en çok Twitter üstüne düşeni yapıyor. TikTok’un böyle bir gücü olduğunu düşünmüyorum. Mesela Instagram’ın yok. Instagram’da ben güzel miyim, bak yemek yedim, şu anda arkadaşlarla beraberim vs. O sosyal medya değil, sosyal fotoğraf albümü. Twitter gerçekten dünya siyasetçilerinin, bilim insanlarının, yazarların, kamuoyu platformlarının kullandığı bir yer haline geldi. O yüzden daha önemsiyorum. Twitter eskimedi bunların arasında. Facebook gibi aile albümü olarak kalmadı. Tinder gibi kız bulma platformu değil. Bakın onun üzerine onlarca şey oluştu, hiçbiri yaşamadı. Bir tek o yaşadı. TikTok başka bir yer ama. Ben mesela TikTok’ta görünmekten utanıyorum bazen. Bir hesap açtım ama hiç post koymuyorum çünkü orda olmak beni utandırıyor.

Hazır sosyal medyadan konu açılmışken güncel olayları da bir sorayım. Biliyorsunuz sosyal medya fenomenlerinin kara para aklama ve kaynağı belirsiz kazançtan başlayan bir sürü davalar gündeme geldi. Ondan da bağımsız bir de üstüne ponziler geldi. İnanılmaz bir durum var şu an. Kaynayan kazan gibi Türkiye. Bazen iyi bir yazar ve senarist olarak “bu kadarını ben bile yazamazdım” dediğiniz oluyor mu? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu iki türlü değerlendiriyorum. Birincisi, çaresizlik içerisinde debelenen toplu bir kesim var Türkiye’de. Ay sonunu getiremeyen, parası yetmeyen. Öbür tarafta da hızlı zenginleşme yolu açılmış insanlar var. Onları merak ediyorlar “ben acaba yapabilir miyim?” endişesi içinde. Bunun umudu içinde bir sürü insan. Öbürlerinin sadece bir vergi kaçakçısı olduğunu düşünürsek meseleyi biraz hafife alırız. Bu fenomenler sadece vergi kaçırmıyorlar bence. Henüz daha Türkiye bunu okuyamıyor bence. Bunun arkasında gerçekten büyük bir kara para organizasyonunun olduğunu düşünüyorum. Bunlar çok büyük miktarlar. Türkiye de bir yandan da getir paranı yatır bankaya sıkıntısı yok. Bu nasıl bir para ki 600’e yakın fenomen aynı şeyi yapıyor? Çok ciddi bir rakam çıkar ortaya çarpıp bölerseniz. Bir yöntem bulunmuş, hepsinin yöntemi üç aşağı beş yukarı aynı. Sadece şeyi çözemiyorum, niye bu kadar gösterdiler bu hayatı bize? Göstermeden sessiz sedasız bu işi yapsalardı n’olurdu? Bu kadar dikkat çekerler miydi? Milletin, Maliye’nin, MASAK’ın dikkatini çekerler miydi? Bu kadar çok göstere göstere yapmanın anlamı neydi bunun?

Ben çözemedim. Vergi kaçırıyorsan da yapmazsın kardeşim. Bir gün Maliye bakar ona der ki “bu adamın altında Ferrari var, verdiği vergi 150 bin TL”. Farını alamazsın Ferrari’nin 150 bin TL’ye. O zaman oturur Maliye inceler bunu diye bile yapmazsın.

“Türkiye bu yoksullukla devam edemez”

Ponzi meselesi ayrı. Benim korkum, üzüntüm daha doğrusu Türkiye bu yoksullukla devam edemez. Ederse sosyal patlamalar, başta fuhuş olmak üzere Türkiye çok kötü yerlere gider. Bu zenginlik merakı, ponziler hep parayı kazanalım, koruyalım, nasıl burdan yırtarız… Bir ülkedeki insanların her gün düşündüğü şey bu olmamalı. Başka bir şey konuşmuyoruz, herkes bunu konuşuyor. Herkes bunu yaşıyor da kendi içinde. Hiç kimse hafta sonu bir kitap okuyalım, güzel bir yerde piknik yapalım, İstanbul dışına gidip bir yerde kalalım demiyor. Nasıl zengin oluruz, nasıl bunlar gibi yaşarız, nasıl bu içinde bulunduğumuz bataktan çok da çaba sarf etmeden çıkarız derdine düşerlerse Türkiye’de bir insan profilinde kırılma olacak düye düşünüyorum.

Feyyaz Yiğit’le ilgili ne düşündüğünüz çok merak edilmiş.

Çok değişik buluyorum. Bir öncü çaba var. Kendi döneminde bazıları hiç anlaşılmamış. Van Gogh gibi kulağını kesen, yoksulluk içinde ölenler de olmuş. Ama Feyyaz şanslı, kendisine bir alan buldu. Çok gülüyorum ama yine de komedi dozunu az buluyorum. Bir dram yapmıyor ama komedi sıklığını, tekrar sıklığını az buluyorum. Yoksa çok güzel esprileri var, çok güzel tespitler var içinde. Çok keyif aldığım bölümler izledim. Bilinçli bir tercih olduğunu biliyorum bu arada ama bana az geliyor. Yani ben Feyyaz Yiğit’in başına oturup da 40 dakika seyrettiğimde en az 40-50 yerde gülmek isterim. Feyyaz 10 kere güldürüyor ama güzel güldürüyor. O anlamda kendi tercihi, bir şey demiyorum ama ben hala Friends’i çok özlüyorum. Her saniye gülünür mü ya! 10 saniyede bir mutlaka gülünecek bir şey yapıyorlardı, eğlencesi çok yüksek düzeydeydi, duygu vardı, dostuk vardı. Ben aslında Feyyaz’ın yaptığı işi Türk tipi Friends gibi gördüğüm için bu benzetmeyi yaptım. Çünkü yine bir kahvede buluşuluyor, yine bir evde konuşuluyor. Aşkını izliyoruz, arkadaşlar arasındaki o samimi ilişkiden keyif alıyoruz. Kendimi bazen o evde hissediyorum. Ama yetmiyor bana o kahkahanın dozu. Biraz daha artmasını istiyorum yoksa beğeniyorum tabii ki.

Gani Müjde ile yaptığımız röportajın tamamını buradan izleyebilirsiniz ?

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir